-
1 хлопать
çırpmak; şaklamak; şamarlamak* * *несов.; сов. - хло́пнуть, однокр., похло́пать1) çarpmak; çırpmak; şaklamakхло́пать в ладо́ши — el çırpmak, avuçlarını birbirine vurmak; alkışlamak, alkış tutmak ( аплодировать)
хло́пать кры́льями — kanat çırpmak
хло́пнуть бичо́м — kamçıyı şaklatmak
хло́пать дверьми́ — kapıları çarparak kapamak
не хло́пай две́рью! — kapıyı çarpma!
хло́пнула дверь — kapı çat diye kapandı
где-то хло́пнул вы́стрел — bir yerden pat diye silah sesi geldi
2) vurmak; şamarlamak; okşamakхло́пать себя́ по коле́ням — dizlerine pat pat vurmak
он дру́жески хло́пнул меня́ по плечу́ — omuzuma dostça bir şaplak indirdi
он похло́пал ло́шадь по ше́е — atın boynunu şamarladı
я похло́пал его́ по щеке́ — yanağını okşadım
••хло́пать уша́ми — прост. koyun kaval dinler gibi dinlemek
-
2 beat up
çırpmak, dövmek, pataklamak, hırpalamak, tekme tokat girişmek, toplamak [ask.]* * *1. çalkala (v.) 2. külüstür (adj.)* * *(to punch, kick or hit (a person) severely and repeatedly: He beat up an old lady.) fena halde dövmek, haşat etmek -
3 نفض
çırpmak; silkelemek; silkinmek -
4 schlagen
schlagen <schlägt, schlug, geschlagen> ['ʃla:gən]I vter schlug sie zu Boden onu yere vurdu;die Hände vors Gesicht \schlagen elleriyle yüzünü kapatmak;alles kurz und klein \schlagen kırıp dökmek;etw zu Scherben \schlagen bir şeyi kırıp paramparça etmek;zwei Fliegen mit einer Klappe \schlagen ( fig) bir taşla iki kuş vurmaker gab sich ge\schlagen pes etti;sie schlugen die deutsche Mannschaft mit 3:1 Alman takımını 3:1 yendiler3) ( befestigen) çakmak;einen Nagel in die Wand \schlagen duvara bir çivi çakmakeinen Bogen um jdn/etw \schlagen bir kimsenin/şeyin etrafında kavis çizmek;einen Kreis \schlagen halka olmakdas Eiweiß \schlagen yumurtanın akını çırpmak [o dövmek];mit den Flügeln \schlagen kanat çırpmak6) ( fällen) kesmekdie Uhr hat 12 ge\schlagen saat 12'yi çaldı;eine ge\schlagene Stunde tam bir saat8) ( Greifvogel) çarpmak9) das Kreuz \schlagen haç çıkarmakII visie schlug an die Tür kapıya vurdu;nach jdm \schlagen (tüyü) birine çekmekum sich \schlagen çırpınmakmit dem Kopf gegen die Tischkante \schlagen başıyla masanın kenarına çarpmaknach der Mutter/dem Vater \schlagen annesine/babasına çekmekdie Nachricht ist ihm auf den Magen ge\schlagen haber midesine vurduIII vrsich \schlagen ( sich prügeln) dövüşmek, vuruşmak;sich um etw \schlagen bir şey için vuruşmak;sich auf jds Seite \schlagen birinden yana olmak -
5 вытрясать
silkelemek,çırpmak* * *несов.; сов. - вы́трясти(ковёр, скатерть и т. п.) silkelemek; silkmek; çırpmak -
6 подрезать
подрез`атьнесов.; сов. - подр`езатьkırkmak, kırpmak; budamak; çırpmakподрезать дере́вья — ağaçları budamak
подрезать ве́тви — dalları çırpmak
-
7 сбивать
несов.; сов. - сбить1) düşürmek; devirmekсбить пла́нку — спорт. çıtayı düşürmek
сбить кого-л. с ног — yere yıkmak / yuvarlamak
сбить кого-л. с ло́шади — attan yıkmak
пу́ля сби́ла с него́ фура́жку — kurşun kasketini alıp götürdü
снаря́дом сби́ло ма́чту — mermi direği uçurdu
2) разг. çarpık etmekсби́тые ту́фли — ökçesi çarpık iskarpin
у меня́ сби́та пя́тка (на ноге́) — topuğumda sıyrık var
3) şaşırtmak; aklını / zihnini karıştırmakда посто́й ты, не сбива́й меня́! — dur be, karıştırma aklımı!
4) dövmek, çalka(la)mak, çırpmakсбива́ть ма́сло — süt yaymak
сбива́ть я́йца с са́харом — yumurtaları şekerle çırpmak / çalkalamak
сбива́ть я́щики из досо́к — tahtaları birbirine mıhlayarak kutu yapmak
••сбива́ть це́ну — fiyat kırmak
-
8 трясти
silkmek,silkelemek; sallamak; titremek; sarsılmak,zangırdamak* * *1) silkelemek, silkmek; çırpmakтрясти́ де́рево — ağacı silkmek / sarsmak
трясти́ ковёр — halıyı silkelemek / çırpmak
они́ пошли́ трясти́ оре́хи — ceviz çırpmaya gittiler
2) sallamakтрясти́ голово́й — başını sallamak
трясти́ хвосто́м — kuyruğunu sallamak
3) titremekего́ трясло́ как в лихора́дке — sıtmaya tutulmuş gibi titriyordu
его́ трясёт от хо́лода — soğuktan tir tir titriyor
её всю трясло́ от гне́ва — öfkeden bütün vücudu titriyordu
4) sarsılmak; zangırdamakгрузови́к то и де́ло трясло́ — kamyon ikide birde sarsılıyordu
-
9 clap
n. el çırpma, alkış, alkış sesi; hafifçe vurma; patlama sesi, gümbürtü, gürleme; belsoğukluğu————————v. alkışlamak, el çırpmak, çarpmak, çırpmak; vurmak, hafifçe vurmak; dokunmak; yerine koymak; oturtmak* * *1. alkışla (v.) 2. el çırpma (n.)* * *[klæp] 1. past tense, past participle - clapped; verb1) (to strike the palms of the hands together eg to show approval, to mark a rhythm, or to gain attention etc: When the singer appeared, the audience started to clap loudly; They clapped the speech enthusiastically; Clap your hands in time to the music.) alkışlamak2) (to strike (someone) with the palm of the hand, often in a friendly way: He clapped him on the back and congratulated him.) sırtına/arkasına vurmak, sırtını okşamak3) (to put suddenly (into prison, chains etc): They clapped him in jail.) hapse tıkmak2. noun1) (a sudden noise (of thunder).) gürleme2) (an act of clapping: They gave the performer a clap; He gave me a clap on the back.) alkışlama, el çırpma -
10 cream
adj. krem, kremalı, krem renkli————————n. kaymak, krema, krem; en iyi kısım; öz; krem rengi, bej————————v. kaymak tutmak, kaymağını almak, krem sürmek, krema katmak; köpürmek; boşalmak; tatmin olmak; çırpmak; yormak; suyunu çıkarmak* * *1. kaymak bağla (v.) 2. krema (n.)* * *[kri:m] 1. noun1) (the yellowish-white oily substance that forms on the top of milk, and from which butter and cheese are made.) kaymak, krema2) (any of many substances made of, or similar to, cream: ice-cream; face-cream.) kremaya benzer şey3) (the best part; the top people: the cream of the medical profession.) kaymak tabaka4) (( also adjective) (of) a yellowish-white colour: cream paint.) krem rengi2. verb1) (to make into a cream-like mixture: Cream the eggs, butter and sugar together.) krema haline getirmek, çırpmak2) (to take the cream off: She creamed the milk.) kaymağını almak3) ((with off) to select (the best): The best pupils will be creamed off for special training.) en iyisini seçmek/almak•- creamy- creaminess
- cream of tartar -
11 flap
n. çırpma, çırpma sesi, çarpma sesi, kanat sesi, kapak, kanat, ayakkabı dili, telaş, heyecan, sinirlenme————————v. kanat çırpmak, savurmak, sallamak, sallanmak, sinirlenmek, telaşlanmak, zırvalamak, saçmalamak* * *1. çırp (v.) 2. kapak (n.)* * *[flæp] 1. noun1) (anything broad or wide that hangs loosely: a flap of canvas.) flap, kanatlı kapak2) (the sound made when such a thing moves: We could hear the flap of the flag blowing in the wind.) çarpma sesi3) (great confusion or panic: They are all in a terrible flap.) telâş, endişe2. verb1) (to (make something) move with the sound of a flap: the leaves were flapping in the breeze; The bird flapped its wings.) çırpmak, hışırdamak2) (to become confused; to get into a panic: There is no need to flap.) telâşa düşmek, heyecanlanmak -
12 flutter
n. çırpınma, çarpıntı, telaş, pırpır etme, heyecan, küçük oynama (kumar)————————v. kanat çırpmak, pırpır etmek, çırpınmak, çarpıntılı olmak, dalgalanmak, titremek, düzensiz hareket etmek* * *1. çırpın (v.) 2. telaş (n.)* * *1. verb1) (to (cause to) move quickly: A leaf fluttered to the ground.) çırpınmak2) ((of a bird, insect etc) to move the wings rapidly and lightly: The moth fluttered round the light.) kanatlarını çırpmak, uçuşmak, uçuşup durmak2. noun1) (a quick irregular movement (of a pulse etc): She felt a flutter in her chest.) çarpıntı2) (nervous excitement: She was in a great flutter.) telâş -
13 whip
n. kamçı, kırbaç, kamçılama, av köpeklerini idare eden kimse, parti denetçisi, parti disiplini bildirisi, makara, teyel, kitap dikişi, çırpma teli, çırpılmış yiyecek————————v. kamçılamak, kırbaçlamak, dövmek, çırpmak, kafasına sokmak, zorla öğretmek, yenmek, kapmak, olta atmak, teyellemek, bastırmak (kumaş), çevirmek, döndürmek (topaç vb.), dolamak (ip), çalmak, aşırmak, fırlamak, dalgalanmak (bayrak vb.)* * *1. çok hızlı çek (v.) 2. kamçıla (v.) 3. kamçı (n.)* * *[wip] 1. noun1) (a long cord or strip of leather attached to a handle, used for punishing people, driving horses etc: He carries a whip but he would never use it on the horse.) kamçı2) (in parliament, a member chosen by his party to make sure that no one fails to vote on important questions.) parti üyelerinin oy vermesini sağlamakla görevli parti denetçisi2. verb1) (to strike with a whip: He whipped the horse to make it go faster; The criminals were whipped.) kamçılamak2) (to beat (eggs etc).) çırpmak3) (to move fast especially with a twisting motion like a whip: Suddenly he whipped round and saw me; He whipped out a revolver and shot her.) çabucak çıkarmak, birden kaldırmak•- whiplash- whipped cream
- whip up -
14 whip up
hızlandırmak, artırmak, tahrik etmek, çırpmak, çalkalamak, çabucak hazırlamak, bir çırpıda hazırlamak, kamçılamak, kışkırtmak* * *tahrik et* * *1) (to whip: I'm whipping up eggs for the dessert.) çırpmak2) (to produce or prepare quickly: I'll whip up a meal in no time.) çabucak yapıvermek -
15 whisk
n. süpürge, çalı süpürgesi, fırça, saçak, hızlı hareket, sineklik, çırpma teli, yumurta çırpıcı————————v. fırçalamak, silip temizlemek, süpürmek, silmek, çekmek (bıçak), hızla çıkarmak, fırlamak, fırlatmak, kaçırmak, kuyruk sallamak (at vb.), çırpmak, silerek çıkarmak* * *1. süpür (v.) 2. süpürge (n.)* * *[wisk] 1. verb1) (to sweep, or cause to move, rapidly: He whisked the dirty dishes off the table; He whisked her off to the doctor.) birden alıp götürmek, hızla alıp ortadan kaldırmak2) (to beat (eggs etc) with a fork or whisk.) çırpmak2. noun1) (a rapid, sweeping motion.) çırpma2) (a kitchen tool made of wire etc, for beating eggs, cream etc.) çırpma teli -
16 battre
Iv t1 frapper dövmek2 yenmek3 mélanger çarpmak4 battre la mesure ritm tutmakIIv içarpmak, çırpmak -
17 fouetter
-
18 бить
vurmak,dövmek; dayak atmak,yumruk atmak,tekme atmak,tekmelemek* * *несов.; сов. - поби́ть, проби́ть, разби́ть1) тк. несов. vurmak; dövmekбить по мячу́ — topa vurmak
бить по воро́там — спорт. şut çekmek / atmak
бить штрафно́й (уда́р) — спорт. ceza vuruşu çekmek
бить кры́льями (о птице) — kanat çırpmak
бить в дверь кулако́м — kapıyı yumruklamak
(здесь) бьёт то́ком — elektrik çarpıyor
во́лны би́ли о бе́рег — dalgalar kıyıyı dövüyordu
в лицо́ (мне) бьёт ре́зкий ве́тер — sert bir rüzgar yüzüme çarpıyor
2) сов. поби́ть dövmek, dayak atmak; yumruk atmak, yumruklamak ( кулаками); tekme atmak, tekmelemek ( ногами); kamçılamak ( плетью)кто тебя́ поби́л? — seni döven kim?
3) тк. несов. vurmak; kesmekбить за́йца — tavşan vurmak
бить скот(и́ну) — hayvan kesmek
бить ры́бу острого́й — zıpkınla balık vurmak
4) тк. несов. dövmek; vurmakбить без про́маха (об охотнике и т. п.) — her attığını vurmak
бить ми́мо це́ли — hedefe isabet ettirememek
бить из ору́дий по око́пам — siperleri dövmek
би́ли зени́тки — uçaksavarlar ateş ediyordu
5) тк. несов. ( об оружии)на ско́лько ме́тров бьёт э́тот пистоле́т? — bu tabancanın atımı kaç metre?
6) сов. разби́ть (посуду, стекла) kırmakразби́ть стака́н — bardağı kırmak
7) тк. несов. vurmakбить в бараба́н — davul vurmak / dövmek
бить в ко́локол — çan çalmak
8) сов. проби́тьбить трево́гу — alarm işareti vermek
про́би́ли отбо́й / вече́рнюю зо́рю — yat borusu öttü
9) сов. проби́ть çalmakбьёт оди́ннадцать — saat on biri çalıyor
про́би́л его́ после́дний час — son saati çaldı
когда́ про́бил час тяжёлых испыта́ний — ağır sınavlar zamanı gelip çatınca
10) тк. несов. fışkırmakиз пробурённой сква́жины бьёт нефть — açılan kuyudan petrol fışkırıyor
11) сов. поби́ть kırmakбить слона́ — шахм. fili düşürmek / almak
поби́ть реко́рд — rekoru kırmak
12) тк. несов. tir tir titremekеё би́ло сло́вно в лихора́дке — sıtma nöbetine tutulmuş gibiydi
бить врага́ — düşmanı tepelemek
••бить себя́ (кулако́м) в грудь — göğsünü yumruklamak
бить по чьим-л. интере́сам — (birinin) çıkarına dokunmak
э́то бьёт по карма́ну — keseye zarardır
бить в глаза́ — göze batmak
-
19 взбивать
kabartmak; çırpmak* * *1) kabartmak2) çıkmak, çırpıp köpürtmek; dövüp köpürtmekвзбить сли́вки — kremayı çırpıp köpürtmek
-
20 взмахивать
в соч.взма́хивать руко́й — elini kaldırıp kaldırıp indirmek
взма́хивать кры́льями — kanat çırpmak
См. также в других словарях:
çırpmak — i, ar 1) Halı, kilim vb. şeyleri hızla ve kesik kesik silkelemek 2) nsz Kanatları hızla ve kesik kesik hareket ettirmek Kanat çırparken birden durulur, suya konarlar. H. Taner 3) İki şeyi birbirine çarpmak Ali Bey ellerini çırptı: Elif Hanım,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çırpmak — sallamak,çalkalamak … Beypazari ağzindan sözcükler
çalıp çırpmak — hırsızlık yapmak Bu Salih Araboğlu, tefecilikten, çalıp çırpmaktan para yapmış, uğursuz heriflerden biridir. M. Ş. Esendal … Çağatay Osmanlı Sözlük
kanat çırpmak — 1) uçmak 2) kanatlarını hareket ettirmek 3) yeni bir başlangıç yapmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
el çırpmak — 1) alkışlamak, tempo tutmak Bir köylü oturduğu yerde cura çalıyor, birkaç delikanlı etrafında el çırparak ayak vurarak türkü söylüyorlardı. R. N. Güntekin 2) birini çağırmak için ellerini birbirine vurmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
dut çırpmak — dut ağacının meyvelerini yemek için büyük bir örtüye silkmek … Beypazari ağzindan sözcükler
alkışlamak — i 1) Bir şeyin beğenildiğini, onaylandığını anlatmak için el çırpmak O zaman biz hayranları onu şiddetle alkışlardık. A. İlhan 2) mec. Beğenmek, takdir etmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
çalmak — i, e, ar 1) Başkasının malını gizlice almak, hırsızlık etmek, aşırmak İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı. F. R. Atay 2) Vurarak veya sürterek ses çıkartmak Bir yandan… … Çağatay Osmanlı Sözlük
çırpma — is. 1) Çırpmak işi 2) Kumaşın kenarını kıvırıp dikmek için iğne, kenara göre çapraz tutularak ve çift kattan batırılıp tek kattan çıkarılarak yapılan dikiş biçimi … Çağatay Osmanlı Sözlük
dövmek — i, er 1) Tokat, yumruk, tekme vurarak canını acıtmak Harp Divanına vermeden önce, şurada kemiklerini kırıncaya kadar bir dövsem! H. E. Adıvar 2) Çamaşır, halı vb.ni tokaç, sopa gibi şeylerle vurarak temizlemek 3) de Bir şeyi toz durumuna getirmek … Çağatay Osmanlı Sözlük
el — 1. is., anat. 1) Kolun bilekten parmak uçlarına kadar olan, tutmaya ve iş yapmaya yarayan bölümü El var, titrer durur, el var yumuk yumuk / El var pençe olmuş, el var yumruk. Z. O. Saba 2) Sahiplik, mülkiyet Elden çıkarmak. Elimdeki bütün parayı… … Çağatay Osmanlı Sözlük